TOP

Mustafa Kemal Atatürk/Vikisöz

Mustafa Kemal Atatürk/Türk Demokrasisi

Vikisöz sitesinden

 
  • ...Türk demokrasisi Fransa ihtilâlinin açtığı yolu takip etmiş, ancak kendine has ayırıcı özellikle gelişmiştir. Zira her millet inkılâbını sosyal ortamının baskı ve ihtiyacına tabi olan ve hal ve vaziyetine ve bu ihtilâl ve inkılâbın meydana geliş zamanına göre yapar...
(08.03.1928, Le Matin Muhabirine Demeç)

Mustafa Kemal Atatürk/Tarih

Vikisöz sitesinden
 
  • "Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da Slav Araştırma Cemiyetleri'nin kurduğu Dil Kurumlarıdır, bizim içimizde yaşayan insanların millî tarihlerini yazıp millî şuurlarını uyandırdığı zaman biz Balkanlarda Trakya hudutlarına çekildik." (1933)
  • "Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inanci bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir…"
  • "Cemâl Paşa değerli bir adam idi; buraya gelebilmiş olsa idi ben ona vazife verirdim. Anadolu'nun îmârında ondan istafade ederdim; fazla jest ve gösteriş o zavallıyı böyle hiç için kurban etti."[1]
  • "Çok kereler Fâtih'in karşısında kaldığı meseleleri düşündüğüm zaman ben de aynı hâl çarelerine varmışımdır. Yalnız Fâtih, benim karşısında kaldığım hadiseleri nasıl hallederdi? Bunu merak ederim. Fâtih Mehmet büyük adamdı, büyük.* "O muhakkak ki Dünya'nın en büyük askeridir."[2]
  • "Enver Paşa, her hâlde zamanının en kuvvetli adamı idi. Elimizde bunun aksini ispat edecek hiçbir vesîka yoktur. Bilâkis, kuvvete delâlet edecek bir vesîka vardır ki o da, Enver Paşa'ya mevkîde iken kimsinin karşı gelmemiş ve ancak o memleketi terk ettikten sonra birtakım insanların başlarını kaldırabilmiş olmasıdır. Böyle bir şahsın kuvvetli olmadığını söylemek lüzumsuz ve mânâsız bir iddia olmaz mı?"[3]
  • "Napoléon kimdir? Taç ve mâcerâ peşinde koşan bir insan; Bismarck ise tâcidâra hizmet edem bir adam; ben böyle değilim."[4]
  • "Napoléon, Forché'nin hayatını bildiği hâlde onu mevkiinde ibkâ etmiştir. Bundan mâda en büyük düşmanlarına îtimat etmesi cinnetten başka birşey değildir. Napoléon, esaslı bir fikre istinat etmeden işe başlamış ve kendisine bir fırsat îcat edeceğini zannettiği hâdisâtın cereyanını tâbî olmuştur. Onun bu sûretle hareketi, demokrasinin altmış senelik gecikmesine sebebiyet vermiştir."[5]
  • "O [Timur Lenk], muhakkak ki Dünya'nın en büyük askeridir."[6]
  • "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir m

    Mustafa Kemal Atatürk/Emirler

     
    • "Cephaneniz yoksa süngünüz var! (...) SÜNGÜ TAK!... YAT!..." ((I. Dünya Savaşı - Çanakkale Cephesi - 25 Nisan 1915, Bu emri savaşın gidişatını, dolayısıyla da tarihin akışını değiştirmiştir.)
    • Hacıanestiiii! Nerdesin! Gel de ordularını kurtar! ((Dumlupınar Meydan Muharebesi - 30 Ağustos 1922, Yunan ordularının kuşatılmasının tamamlandığını gördüğü sırada. Bu sözü, savaş öncesinde "Bütün cepheyi dolaştım, ama Mustafa Kemal adında bir komutana rastlamadım" diyen Yunan Başkomutanı Hacıanesti'ye bir çeşit cevaptır.)
    • "Hattı (cepheyi, çizgiyi) müdafaa yoktur, sathı (alanı, araziyi) müdafaa vardır. O satıh , bütün vatandır. Vatanın , her karış toprağı , vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzutam (birlik), bulunduğu mevzi den atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzutam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzutamın çekilmeye mecbur oldugunu gören cüzutamlar, ona tabi olmaz. Bulundugu yerde nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur. Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur." ((Sakarya Meydan Muharebesi - 1921))
    • İngiliz İşgal Yüksek Komiserliği'ne, İstanbul. 24 saat içinde İzmir Körfezi'ndeki gemileriniz çekilmezse, birliklerimize ateş emri vereceğimizi bildiririz. (10 Eylül 1922 - İzmir'in kurtuluşundan sonra körfezdeki Müttefik gemilerinin çekilmesini istediği telgrafı)
    < Mustafa Kemal Atatürk sayfasına geri dönahiyet alır."
 

Mustafa Kemal Atatürk/Sanat, Sanatçı

Vikisöz sitesinden
 
  • "Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur."
  • "Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur."
  • "Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür."
  • "Dünya'da mütemâdiyen, müterakkî ve mütekâmil olmak isteyen herhangi bir millet, behemehâl heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Âbidâtın şuraya buraya hâtırât-ı târihiye olarak rekzinin mugâyir-i din olduğunu iddia edenler, ahkâm-ı şer'iyeyi lâyıkıyla tetebbû ve tetkik etmemiş olanlardır. Cenâb-ı Peygamber'in Dîn-i İslâmî tesîsinden bu âna kadar bin üç yüz kadar sene geçmiştir. Hazret-i Peygamber'in evâmir-i ilâhiyeyi tebliğ esnasında muhataplarının kalp ve vicdânında putlar vardı. Bu insanları tarîk-i hakka davet için evvela o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak mecbûriyetinde idi. Hakāyık-ı İslâmiye, tamamıyla anlaşıldıktan ve hâsıl olan kanaat-i vicdaniye kuvveti hâdisât ile teeyyüt eyledikten sonra birtakım münevver insanların böyle taş parçalarına taabbüdünü farz ve zan etmek, Âlem-i İslâm'ı tahkîr etmek demektir. Münevver ve dindar olan milletimiz, terakkînin esbâbından biri olan heykeltıraşlığı âzamî derecede ilerletecek ve milletimizin her köşesi, ecdâdımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın hatırını güzel heykellerle Dünya'ya îlân edecektir. Bu işe çoktan başlanmıştır. Mesela Sivas'tan Erzurum'a giderken yol üzerinde güzel bir heykeli tesâdüf edersiniz. Sonra Mısırlılar Müslüman değil midir? İslâmlık, yalnız Türkiye ve Anadolu halkına mı münhasırdır? Seyahat edenler pekâlâ bilirler ki Mısır'da birçok eâzımınz heykelleri vardır. Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazîlete mâliktir. Bu fazilerleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. İnsanlar, mütekâmil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki fennin îcap ettirdiği şeyleri yapamaz; îtiraf etmeli ki o milletin tarîk-i terakkîde yeri yoktur. Hâlbuki bizim milletimiz, evsâf-ı hakîkîsiyle mütemeddin ve müterakkî olmaya lâyıktır ve olacaktır."[1]
  • "Güzel sanatlara da alakanızı yeniden canlandırmak isterim. Ankara’da bir Konservatuvar ve Temsil Akademisi kurulmakta olmasını zikretmek, benim için bir hazdır. Güzel sanatların her şubesi için Kamutay’ın göstereceği alaka ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir."
  • Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır."
  • "Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."
  • "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız."
  • "Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür."
  • (Bir toplantı sırasında "Efendim, sanatçı misafirlerimiz müsaadelerinizle elinizi öpüp ayrılmak istiyorlar" diyen yaverine) "Ne münasebet! Olur mu öyle şey?! Sanatçı el öpmez! Bilakis, sanatçının eli öpülür!
  • "Sanatkâr, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır."
  • "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."
  • "Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır."
  • "Yüksek bir insan topluluğu olan Türk Milleti’nin tarihî bir özelliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir."

Mustafa Kemal Atatürk/Parti

Vikisöz sitesinden
    
  • "Fırkadan maksat, millet evlâdından bir kısmına, ahâlî sınıflarından bazılarına, diğer evlat ve sınıflarından bazılarına, diğer evlat ve sınıfların zararına menfaat temin etmek değildir. Belyi bonlardan ayrı ve hâriç olmayıp halk nâmı altında bulunan umum milleti müşterek ve müttehit bir sûrette müşterek ve umûmî, hakîkî refâha isal için faaliyete girmektir."[1]
  • "Hakimiyet-i milliye esâsı üzerinde tedvîr olunan, medenî devletlerde kabul edilmiş ve fiilen cârî bulunan esas, milletin âmâl-i umûmiyesini âzamî temsil eden ve bu âmâlin taallûk ettiği menâfi ve îcâbâtı, en yüksek kudretle ve salâhiyetle yapabilecek zümre-i siyâsîyenin, umûr-u devletin idaresini deruhte etmesi ve bunun en yüksek liderinin duş-ı mesûliyetine tevdî etmesi prensibinden ibârettir."[2]
  • "Muhterem efendiler, pek güzel bilirsiniz ki; sultanlarla, halîfelerle idare olunmuş ve olunan memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halîfelerin düşmalar tarafından satın alınmalarıdır. Bu, ekseriya sühûletle kābil-i temîn olmuştur. Meclislerle idâre olunan memleketlerde de en mühlik cihet, bazı mebusların ecnebî meclislerine kadar dâhil olmak yolunu bulabilen vatansızlara tesâdüf etmenin müsteb'at olmayacağına, tarihin bu bâbtaki misalleriyle hükmetmek zarûrîdir. Bunun için millet, vekillerini intihap ederken çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletim hatâdan sıyâneti için yegâne sâlim çare, efkâr ve ef'âliyle milletin itimâdına mazhar olmuş siyasî bir fırkanın intihapta millete delâlet etmesidir. Alelumum efrâd-ı milletin namzetliklerini ortaya atan her şahıs hakkında medâr-ı hüküm olacak mesuk mâlûmat ve musip reye mâlik bulunacağını kabul etmek nazarî olarak farz olunsa bile, bunun muhz-ı hakîkat olmadığı, tecrübelerin tecrübeleriyle gayri kābil-i inkâr bir bedâhat olmuştur."[3]
  • "Siyasî hayatımızda karşılıklı faaliyetin feyizli inkişafları, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık husûlüne mahal verilmemesiyle temin olunabilir. Bunun çareleri, fırkaların içine girebilecek gayrisamimi ve gizli maksatlı unsurların, kanun fevkinde netice isteyen emel sahiplerinin bütün milletçe menfur görülmesi ve bir de Cumhuriyet esası üzerinde çalışan fırkalarca bu gibilerin faaliyetlerine daima uzak kalınmasıdır."[4]
  • "Takip edilen gayeler hiçbir zaman şahsî olmamalıdırlar. Geçmiş sistemlere takılanlar ve an'anelerden sıyrılmayanlar hiçbir zaman moderm bir devlet bina edemezler."[5]

0 yorum:

Yorum Gönder

TÜRKİYE CANIM FEDA


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı